İki büyük
ebeveyn korkusu vardır. İlki “ya çocuğum benim gibi olursa” korkusu, ikincisi
“ya çocuğum benim gibi olamazsa” korkusudur.

Sorunlu (utangaç, zorba, yalan eğilimli, hırçın,
inatçı, hantal, kıskanç, küfürbaz, düşük akademik başarılı, yüksek kaygılı)
diye tabir edilen bütün çocukların asıl sorunu sahip oldukları ebeveynlerdir.
İstisnai
durumlar dışında yukarıda belirtilen tüm sorunların asıl kaynağı ne yazık ki aileden
gelir. Okul bu sorunların gün yüzüne çıktığı, rüyanın bittiği, ebeveynin
gerçeğe uyandığı mekândır. Öğretmense ne yazık ki rüyayı uzatabildiği ölçüde
başarılı, uyandırdığı takdirde kötü sayılmaktadır.
Çocuk
doğar doğmaz hem ebeveynin hem de aile ile ilişkili diğer bireylerin sürekli
övgüleri ile karşılaşır. O çok tatlıdır, cicidir, onun elbiseleri hep güzeldir,
gülüşü güzeldir, gözleri güzeldir… Bugün bir arkadaşınıza “ya senin gözlerin ne
güzelmiş” deyin ve izleyin. Muhtemelen gözlerini sizden kaçırıp başka bir yere
bakmaya çalışacaktır. Bu övgünüz onda utanma hissini tetikleyecektir. Çocuklar
için de durum bundan farklı değil. Yıllarca her fırsatta övülen bir çocuk yeni
tanıştığı bir akrabasının yüzüne bakamaz. Yetişkinler için de durum böyle değil
midir? Cem Yılmaz’dan daha komik arkadaşlarınız vardır muhakkak ya da Sezen
Aksu’dan daha güzel sesli olanlar. Ama onları sahnede göremezsiniz. Grupta
kendisine komik rolü biçilmiş ve öyle kabul görmüş birisi sahneye çıkarsa komik
olmadığını düşünenler olabilir. Bu durumdan kaçınmak zorundadır. Bu nedenle
komikliğini belli ortamlar dışında saklamalıdır. Şimdi böyle yetiştirilmiş bir
çocuk cevval mi olur, utangaç mı?
Yine birçok
ebeveyn, özellikle az çocuklu olanlar, kendi çocuklarının çok zeki ve yetenekli
olduğunu düşünür. Öyledir belki de… Ama çocuk okula başladığında aile nispeten
daha hızlı öğrenen çocukların varlığını fark eder ve bu durum onları rahatsız etmeye
başlar. Bu acilen önüne geçilmesi, önlem alınması gereken bir durumdur! Hemen
henüz 6 yaşında olan bu çocuk için takviye kurslar aranmaya başlanır. Çünkü aile,
o güne kadar dünyanın en zeki çocuğuna sahipti ve bunun böyle devam etmesini istiyor.
Bu kıyaslanmayı fark eden çocuk sizce bu durumdan ne öğrenmiştir? Başarıyı ve
başarılıyı alkışlamayı mı, kendi yeteneklerini ve kapasitesini fark etmeyi mi?
Yoksa kıskançlığı mı? Kaybedince mızıkçılık yapmayı mı? Başarılı olana çamur
atmayı mı? Daha ortada bir yarış bile yokken kaybeden kim olmuştur?
Karşı taraftaki
için durum bundan daha vahimdir. Onun hata yapma şansı yoktur. Duramaz,
dinlenemez. Başarılı olduğu sürece takdir edilecek, aferin alacak, övgü duyacaktır.
Ama ilk başarısızlıkta belki de diz çökecek… Belki de başarısını korumak adına
hileler yapacak, yalan söyleyecek, bahaneler üretecek, öfkelenecek.
Yıllardır
IQ puanı 130 üstü olan özel yetenekli çocuklarla çalışıyorum ancak çocuğunu
yeterli gören çok az veli ile karşılaştım. Hep akıllarında şu soru vardı.
“Çocuğum için ekstradan ne yapmalıyım?”
Ne
yaparsanız yapın, size rağmen, bize rağmen bu çocuklar başarılı olacaklar.
Bu gün
durup geçmişe baktığınızda en büyük pişmanlıklarınız “keşke onu (anne, baba,
eş, arkadaş vb.) dinlemeseydim” dediklerinizdir. Her zaman kendi
tercihlerinizden daha az huzursuzluk duyarsınız. Ebeveynler çocuklarına huzurlu
bir gelecek vermek istiyorlarsa kendi tercihlerini yapmalarına fırsat
vermelidirler. Kendi hayallerini çocukların bedenlerinde gerçekleştiremezler.
Ebeveynler çocuklarının bu uzun hayat yolculuğunda bazen trafik polisi olacaklar, bazen lastikçi, bazen ilk
yardımcı, bazen benzinci… Ama asla şoför olmaya kalkışmayacaklar…
Kemal AKBAYRAK
Sınıf Öğretmeni
Yorumlar
Yorum Gönder