Mesela
Er-Rahman’dır öğretmen. Ayırt etmeden hiçbirini birbirinden, seven, koruyan ve
kollayandır. Şişman, zayıf, güzel, çirkin, zengin, fakir bilmez öğretmen. Onun
için gözyaşlarının rengi hep aynıdır ve hiçbir gülüş daha az mutlu etmez bir
diğerinden. Beş parmağın beşi de birdir. Biri olmazsa hepsi eksiktir. Er
Rahim’dir öğretmen, hep iyi ve güzel olanı isteyen.
El-Aziz’dir
öğretmen, mağlup edilmesi zordur. Cahil devlerin karşısındaki cesur kahraman,
en meyus vakaların beyaz atlısıdır. Hep mutlu sonla bitirendir öğretmen. Gökten
üç elma düşse üçünü de sevdiğine verendir. En uykucu toplumları bile bir
öpücükle uyandırabilendir öğretmen.
Eş-Şehîd’dir
öğretmen. Eruh’ta, Yüksekova’da, Digor’da, Cizre’de… Ay yıldızın dalgalandığı
her yerde, her zaman hazır ve nazırdır öğretmen. Adı değişir, Aybüke olur, Necmettin
olur, Neşe olur. Ama odu değişmez. Çünkü ilim irfan ateşidir içinde yanan. Ve Er-Râfî‘dir
öğretmen, devletini ve milletini yüceltirken ve El-Hâfıd’dır, her türlü
terörün, kirli fikirlerin ve tufeylilerin umudunu yerle yeksan ederken.
El-Hâlık
değil midir öğretmen, derme çatma okullarda nice çiçekleri açtırırken ya da
yeis ile kaplanmış yüreklerde umudu yoktan var ederken? Mardin’den Aziz Sancar’ı,
Bitlis’ten Fuat Sezgin’i, Selanik’ten Mustafa Kemal’i çıkaran değil midir
öğretmen? İstanbul’un bir fatihi de Ak Şemseddin, değil midir?


Sessiz
çığlıklarını bile duyabiliyorken öğrencisinin neden Es-Semî olmasın öğretmen, bir çift meraklı gözde dehayı görebiliyorken
El-Basîr olamaz mı öğretmen? Mesleğinin her inceliğini öğrenmek için eğitimden
eğitime koşuşturmak El-Latîf olma gayreti değil midir? Gözü az göreni en önde
otururken El-Mukaddim, her parmak kaldırana söz hakkı vermeye çalışırken
El-Mücîb olmaz mı öğretmen? Ve El-Bâsıt değil midir öğretmen, sınav kâğıdına
adını yazana bile beş puan verirken?
Kutsal meslekler kategorisinin değişmezi, nice şairin ilham kaynağıdır
öğretmen. Mesela bir masal kahramanını anlatır gibi anlatmıştır Dağlarca
öğretmeni, gecelerin içindeki ejderlerle dövüşen. Sanki bir çalar saat gibi
“İyiye, doğruya, güzele uyandırır öğretmen” demiştir. Yunus bir sultana
benzetmiştir hocası Taptuk’u, kendini de o sultanın kapısında bekleyen bir
fakir diye anlatıp durmuştur senelerce… Mevlana da geri durmamış, sanki Şems’i
tayin olup da başka bir şehre gidecekmiş gibi; “Duydum ki bizi bırakmaya
azmediyorsun, etme! Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme!” diye
başlamıştır dizelerine. Yalanına hırkasını verdiği hocasının gerçeğine canını
vermeye hazır bir şekilde… Ve garibanlığını anlatmıştır Kuntay; “Şöhret aramaz,
şân aramaz, nâm aramazsın; Cemiyetin omzunda da yokmuş kadar azsın” sözleriyle.
Öğretmenlik
ne annelerin hayalini kurduğu sigortalı bir iş ne de sırtını devlete yaslama
yeridir. Ne duvara asılacak
kadar fiyakalıdır diploması ne de zengin olacak kadar çoktur parası.
Hiçbir şey
olamayanın olduğu değil, hiçbir şeyi olmayanın her şeyi olma gayretidir
öğretmenlik.
Verdiğim
aldığıma denk midir muhasebesi yapmayı tahayyül dahi etmeyen, fevkalbeşer
işlerin yegâne mühendisidir öğretmen.
Yüreğindeki sevginin bakiyesi hiç eksiye
düşmeyendir.
Diktiği ağacın ne gölgesinden ne de meyvesinden beklentisi olmadan
el kapısında bahçıvanlık yapandır öğretmen.
Yorumlar
Yorum Gönder